Windfall (2022)

Windfall, yazlık evlerine gittiklerinde soyulduklarını öğrenen genç bir çiftin hikayesini konu ediyor. Genç bir adam, bir milyarderin boş olan yazlık evine girer. Ancak mülk sahipleri bir kaçamak için eve gelmeye karar verdiklerinde işler karışır.

Windfall (2022)

Konusu

Windfall, yazlık evlerine gittiklerinde soyulduklarını öğrenen genç bir çiftin hikayesini konu ediyor. Genç bir adam, bir milyarderin boş olan yazlık evine girer. Ancak mülk sahipleri bir kaçamak için eve gelmeye karar verdiklerinde işler karışır.

Yorum

Senaryosunu, hikayesine de yönetmen koltuğunda oturan Charlie McDowell ve "Hiç Kimse" karakterini canlandıran Jason Segel ile beraber imzalarını atmış olan Justin Lader ve Andrew Kevin Walker'ın yazdıkları “Windfall”; özellikle de filmin künyesinde, David Fincher'ın "Se7en"ının (1995) senaristi Andrew Kevin Walker'ın adını görenlerde, fazlasıyla merak uyandıran bir gerilim - drama olarak geliyor karşımıza...

Elbette Tim Burton'ın "Sleepy Hollow"unu (1999) hiç saymıyoruz bile...

Hani "gerilim" deyince de sakın aklınız da; 92 dakikalık süresi boyunca, şok bir şaşkınlık içinde izlenilecek bir film ile baş başa olacağınız fikri de uyanmasın...

Gelin isterseniz, oldukça düşük bir bütçe ve bu bütçeye uygun dört kişiden oluşan bir oyuncu kadrosu ile tek mekanda çekilerek, bizim de fazlasıyla önemsediğimiz bambaşka bir hususa dikkat çekilmeye çalışılan bu Netflix filmine biraz daha yakından bakalım...

Her ne kadar, "Kendileri çalmış, kendileri oynamış" demek istemesek de, yeri gelmişken bu dört isimden; (yönetmen McDowell'ın karısı ve ünlü rock müzisyeni Phil Collins'in kızı) Lily Jane Collins, Jesse Plemons ve Jason Segel'ın filmin yapımcıları arasında yer aldıklarını da belirtmiş olalım...

Konuya gelince...

İzinsizce girdiği yazlık evden, geride bırakmış olduğu parmak izlerini silerek uzaklaşmak üzere tam da ana kapıya yönelmişken; ani bir refleksle geriye döndüğü büyükçe bir portakal bahçesinin ortasındaki evde, bulabildiği tüm mücevherat ve parayı cebine indirip bulduğu Rolex'i de koluna takarken "Hiç Kimse", birden evin asıl malikleri olan teknoloji şirketi sahibi, kendini beğenmiş ukala milyarder "CEO" (Jesse Plemons) ile baskılanmış karakterdeki "Karısı" da (Lily Collins) ansızın çıkıp gelmesinler mi...

Üstelik de ağaçlarda, dalından kopartılıp yenilebilecek kıvamdaki portakalların bulunduğu bu mevsim de...

Çünkü sırf karısı ile baş başa kalabilmek amacıyla hafta sonundaki, tüketici elektroniği sergisinde yapacağı konuşmayı iptal eden CEO, birkaç günlük sürpriz bir kaçamağı planlamıştır...

Neyse...

Çıkıp gitmek gayesiyle kapıya hamle yaptığında, evin Hanımı ile burun buruna gelen Hiç Kimse; karı kocadan cep telefonları ile evdeki bir zulada gizlenmiş olan beş bin doları da aldıktan sonra onları, yazlığın müştemilatındaki saunanın içine girmeye zorlar ve kapısının önüne de, kolaylıkla çıkmalarını engelleyecek masa, koltuk, sehpa vs. gibi eşyaları dizmeye başlar...

Zaten en az bir saat içeride beklemelerini de tembihlemektedir kendilerine Hiç Kimse...

Derken...

Evde bulduğu tabancayı, bahçedeki çeşmenin havuzuna gizleyip telefonları da imha ettikten sonra işinin bittiğini düşünerek aracının direksiyonuna geçen Hiç Kimse birden, karşısındaki ağacın içine gömülmüş olan gizli bir kamerayı fark eder...

Ve mecburen geri döner...

İlk icraatı da, tabancayı sudan çıkartıp saunaya doğru koşturmak olur...

Ancak hem CEO ve hem de karısı çıkmışlardır bile...

Bunun üzerine portakal bahçesinde bir koşuşturmaca başlar ve ilk yakalanan da CEO olunca Kadın da kendiliğinden ortaya çıkarak teslim olmak zorunda kalır...

Şimdi oturmuş kendi aralarında, kamera ve para hususunda sohbet etmektedirler...

Neden mi?

Zira yüzü, açıkça ifşa olduğu ve kameranın hard diskinin (ana belleğinin) nerede olduğu da bilinmediği için Hiç Kimsenin; izini kaybettirerek, bir yerlere saklanması gerekmektedir...

Bu yüzden de CEO'dan 150 bin dolar daha ister Hiç Kimse...

Sınırsız bir servete sahip olan CEO, bu rakamı düzgün bir hayat sürerek gizlenebilmek için yetersiz bulunca Karısı rakamı 300 bin dolara çıkartsa da, CEO'ya göre bu miktar da kifayetsiz kalacaktır...

Böyle olunca da Hiç Kimse, bir sıfır daha ilave ederek doğrudan 3 milyon dolara çıkartır paranın hacmini...

Ama bu da, bir çanta içinde taşınamayacağı için imkansız olmasının yanı sıra bankadaki hesaptan çekildiğinde insanların, "Ne oluyoruz?" diyerek şüphelenmelerine de sebep olabilecektir...

Uzatmayalım...

500 bin dolara el sıkışılır ve paranın temini için CEO asistanı April'ı (Jessica Kelly), görüntülü olarak diz üstü bilgisayarından arar...

Fakat o an saatin 15.30 olması nedeniyle; 400 bini 100'lük gerisi 20'lik banknotlar halindeki bir çanta dolusu para, ertesi gün akşama doğru teslim edilebilecektir...

Yani bu üç kişi en azından, atlatılması gereken uzun bir gece ile sinirleri iyice geren "sınıfsal bir yüzleşme ve uyanışın" ardından; sert bir bir hesaplaşmayı da kapsayan yirmi dört saat süresince birbirlerine katlanacaklardır...

Farkındaysanız bitirirken taşı, yine gediğine koyduk...

"Esasen, 'soL diyalektik' anlayış çerçevesinde kurgulanan tüm ilişkiler de; sınıfsal bakış açısı içermeyen, herhangi bir yaşam ve kendi kişiliğini yeniden üretme tarzı da mevcut değildir" temel söylemi ile...

İşte farklı sınıflara ait insanlar arasındaki çelişkinin de tetiklediği, kanlı ölümler ile neticelenecek olaylar dizisinin; net bir biçimde sergilendiği bu filmde, dakika henüz 35...

Geride sizleri, bir Bahçıvan'ın da (Omar Leyva) mevzuya dahil olacağı; "ters köşe" davranış ve sahneleri de bünyesinde barındıran 57 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...

Tepkiniz Nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow