Love and Monsters (2020)

Aşk ve Canavarlar, hayallerindeki kız ile birlikte olabilmek için canavarlarla dolu kıyamet sonrası bir dünyada hayatta kalmaya çalışan bir adamın hikayesini anlatıyor. Filmin yönetmen koltuğunda Michael Matthews oturuyor.

Love and Monsters (2020)

Konusu

Aşk ve Canavarlar, hayallerindeki kız ile birlikte olabilmek için canavarlarla dolu kıyamet sonrası bir dünyada hayatta kalmaya çalışan bir adamın hikayesini anlatıyor. Filmin yönetmen koltuğunda Michael Matthews oturuyor.

Yorum

“Measure for Measure”, “anısına adanmış olan” bu filmin senaryosunu genç yaşta hayatını kaybeden Damian Hill (1976 – 2018) ile birlikte William Shakespeare’in aynı isimli oyunundan (1603 – 1604) uyarlayarak yazan Paul Ireland’in yönetmen koltuğunda oturduğu bir drama… Elbette Shakespeare’in anlattığı orijinal hikâyedeki olaylar Viyana’da (Avusturya) yaşanırken, Ireland’ın bu modern versiyonun da Avustralya’nın Victoria eyaletinin başkenti Melbourne ve günümüzün atmosferi tercih edilmiş… Karakterler de ise, sadece Duke, Angelo ve Claudio isimlerine sadık kalınmakla yetinilmiştir… Film, kentin önemli uyuşturucu satıcıları ve tefecilerinden biri olan Stanley “Duke” Weller’a (Hugo Weaving) olan borcunun bir kısmını ödemek için gelen Ken’in (Luke Lennox), Duke’un yanında çalışmakta olan Angelo’nun (Mark Leonard Winter) kendisini fena halde hırpaladığı ve Duke tarafından kurtarıldığı bölüm ile başlar… Aslında bu başlangıç ile önemli figürler olan Duke ve Angelo arasındaki “kişilik” ve “doku” uyuşmazlıkları da vurgulanmaya çalışılmış… Ki bu türden sağlam bir analiz, Shakespeare tarafından da “üstüne basıla basıla” aynen böyle yapılmaktadır… Neyse devam edelim… Aynı esnada genç müzisyen Claudio (Harrison Gilbertson), torbacı Timmy (“filmin yönetmeninin oğlu” Finn McLeod Ireland) ile Arap ve Müslüman mülteci Jaiwara’da (Megan Smart) sahne alırlar… Derken… Davranışlarından “fanatik ırkçı” da olduğunu anlamamızın yanı sıra Afganistan’da da görev yapmış eski asker olan gözü dönmüş bir saldırganın (Josh McConville), Vietnamlı kadınlar ile onu engellemeye çalışan Ken’e, tabancası ile ateş açmaya başladığını görürüz… Daha sonra Jaiwara’yı da gözüne kestiren saldırganın bu tavrı, Claudio – Jaiwara ikilisinin yakınlaşmasına ve filmin hareketlenmesine neden olur… Güpegündüz sokakta yaşanan bu gereksiz patırtının ardından Dedektif Jeffrey Sutherland (Malcolm Kennard), veli nimetlerinden biri olan Duke’un ziyaretine gelir ve ondan filmi izlerken öğrenebileceğiniz bir istekte bulunur… Aynı dedektif, bir başka gaye ile Duke’un rakiplerinden Farouk Nassar’ın (Fayssal Bazzi) oto tamirhanesi olan mekânına da gider… Yani Melbourne’de de vaziyet, Amerikan filmlerinden aşina olduğumuz mafya ile iç içe olan New York (NYPD) ve Los Angeles’teki (LAPD) kötü polis hikâyelerinden çok daha değişik değildir… Bu arada farklı dünyalara ait olan Claudio ile Jaiwara arasındaki ilişki de günden güne köklenerek derinleşmeye ve hatta “umutsuz bir aşka” dönüşmeye başlamıştır… Biraz düşündükten sonra birkaç aylığına veya daha da uzunca bir süreliğine “ortalıktan yok olma” fikri aklına yatan Duke, uyuşturucu satıcılığına son vermesi “kaydı ve şartı” ile işlerin başına Angelo’yu getirir… Filmin bundan sonrasına, “iki önemli gelişmenin” filme damgasını vuracağını belirtmek isteriz: 1. Angelo’nun, Duke’a verdiği sözlere sadık kalıp kalmayacağı… 2. Jaiwara’nın ağabeyi olan Farouk’un, kız kardeşinin Claudio ile olan beraberliklerini öğrendikten sonra takınacağı tutum… Bitirmeden yorumumuza ekleyeceğimiz son husus, Shakespeare’in eserinde kullandığı “yatak” ve “hapishane” aldatmacalarının bu filmde de kullanıldığı biçiminde olacak… Tabii “şok” mahiyetindeki “sürpriz finali” de asla atlamayın… Keyifli seyirler…

Tepkiniz Nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow